Jennifer Finnigan: ‘Ezan şükretmeyi hatırlatıyor’

Kimi eleştirmenlerin “2014’ün en çok konuşulacak dizisi” dediği “Tyrant” in gözde oyuncusu Jennifer Finnigan röportajı…

Dünya gündeminin değişmez ana unsuru Ortadoğu, Amerikan dizilerine de ağırlığını koyuyor. Meşhur “Homeland” dizisinin yazarı ve yapımcısı Gideon Raff’ın imzasını attığı son proje “Tyrant” (‘Tayrent’ gibi okunuyor). Tyrant, tiran veya despot demek. Al Fayeed Ailesi’nin despot yönetimi altındaki Abuddin adında hayali bir Müslüman Ortadoğu ülkesinde geçiyor. Çekimleri Fas ve ağırlıkla Tel Aviv’de yapıldı; yani dekor gerçek… Senaryoda Arap Baharı’ndan alıntılar var; mesela 2010’da kendini ateşe vererek Tunus halkını ayaklandıran Muhammed Buazizi’ye gönderme yapılıyor. Ama gerçeklerle çekingen bir paralellik kuruyor Tyrant; “ne şiş yansın ne kebap” der gibi… Nihayetinde bir dizi bu… Ama bu kadarıyla bile farklılık yaratıyor. Dahası son bölümleri İstanbul’da çekiliyor… Türkiye’de ABD yayınından 1 gün sonra, her çarşamba FX kanalında yayınlanıyor.

Dizinin başrollerinden Kanadalı oyuncu Jennifer Finnigan (35) çocukluğundan beri dizilerde oyunculuk yapan eski bir model. Tyrant’de Ortadoğu’ya ilk defa ayak basan Amerikalı bir kadını canlandırıyor. ‘Molly’ iki çocuk sahibi bir anne; oğlu eşcinsel. Ortadoğu’da dramatik bir hayat yaşamak üzere yaratılmış adeta… Eşi Bassam (İngiliz oyuncu Adam Rayner canlandırıyor), Abuddin adında Müslüman bir Ortadoğu ülkesini yöneten Al Fayeed Ailesi’nin iki vârisinden biri… Bassam gençken ABD’ye kaçmış, ‘Barry’ olmuş. Los Angeles’ta çocuk doktorluğu yapıyor. Tıp eğitimi, güzel eşi, diktatör babası akla “Beşar Esad’dan mı esinlenilmiş” sorusunu getiriyor. Barry, ülkesine 20 yıl aradan sonra eşi ve çocuklarıyla birlikte yeğeninin düğününe katılmak için dönüyor.

Bu aileyi Abuddin’de karşılayanlardan biri de Amerikan Büyükelçisi John Tucker. Bu karanlık karakteri, “Angels in America” ve “Weeds” gibi dizilerdeki performansıyla Emmy ve Altın Küre ödüllerine aday gösterilen ABD’li aktör Justin Kirk (45) canlandırıyor. John Tucker, Finnigan’ın canlandırdığı Molly’yle birlikte Abuddin’in en Batılı tipleri… Kirk ise Tyrant kadrosunun en meşhur ismi… “Amerikan televizyonunda anlatılmamış hikâyeler var. Bu işi kabul etmemin sebebi de bu” diyor.

Jennifer Finnigan: ‘Molly biraz da ben’

Ortadoğu’ya ilk defa giden Amerikalı bir kadını canlandırıyorsunuz.
CNN, Fox News gibi haber kanallarında sürekli Ortadoğu’yu görüyoruz. Dizi, dünyanın başka bir ucunda geçiyor. Sadece siyaset yok; ilişkiler, aile var. Ortadoğu’ya başka bir pencereden bakıyoruz. Dizide Ortadoğu’ya yabancı, Amerikalı bir eş ve iki çocuk annesiyim.

Yani rolünüze hazırlanırken Ortadoğu’ya yabancı kalma ‘ayrıcalığınız’ vardı.
Evet, kendimi oynuyorum sayılır. Fas’taki pilot bölüm çekimlerine katılan son oyuncuydum. Zaten proje benim için bir anda gelişti. Hırvatistan’da tatildeydim. Orada bir deneme kaydı hazırladım. 2 gün içinde oyuncu seçimleri için Los Angeles’a döndüm. Ve 2 gün sonra Fas’a giden uçaktaydım. Bir bakıma hayatımı oynuyorum; Molly biraz da ben…

‘Ezan şükretmeyi hatırlatıyor’

Batı’da sarışın olmakla Doğu’da sarışın olmak arasında fark var sanırım.
Kesinlikle… Fas’ta zor olduğunu söyleyebilirim. Bir kere herkesin dikkatini çekiyor. Sokaklarda çekim yaparken her daim tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissettim. Garip geliyor; “Sadece saç rengi” diyorsunuz. Başta rahatsız oluyordum. Ama zamanla hayatımın en güzel deneyimlerini yaşadım, inanılmaz insanlarla tanıştım. Kültür beni mest etti. Fas’tan sonraki duraklarımız İsrail ve Türkiye Batılılaşmış ülkeler. Burada kendimi çok rahat hissediyorum. Sanırım Ortadoğu kültürünün hayranı oldum. Yemek, insanlar, manzara, kokular… Çok özleyeceğim. Ve bu ses… (O sırada ezan okunuyor) Ezan sesini dinlemeyi kesinlikle özleyeceğim.

İlk defa nerede duydunuz?
Fas’ta.

Ne hissettiniz?
Hani kimi Amerikan filmlerinde terör eylemlerinden önce ezan sesi duyulur… İlk duyduğumda o olumsuz, korkutucu çağrışımdan kendimi alıkoyamadım. Çünkü bir bakıma böyle hissetmek üzere eğitiliyoruz. Ama kısa süre sonra o negatif duyguyu kaybettim. Ezanın ruhani, bilge havasına kapıldım. Duyduğum an kendi varlığımı hissediyorum. Derin bir nefes alıyorum. İçimi minnettarlık kaplıyor. Çoğu günler halimize şükretmeyi unutuyoruz. Ezan bir an durup şükretmeyi hatırlatıyor. Los Angeles’a döndüğümde kültür şoku yaşamaktan korkuyorum.

‘Güzelliği keşfederim’

Dizideki karakteriniz Molly, hasbelkader Ortadoğu’da yaşamaya başlayan bir Amerikalı, bir anne ve oğlu eşcinsel… Epey çetrefilli bir durum…
Bence Molly oğlunun sadece kendisi olmasını, onun mutluluğunu, kimliğinden utanmamasını dileyen bir anne. Ama Abuddin’de oğlunun kendisi gibi olamayacağı bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü tehlikeli. Oğluna kendisini tutmasını söyleyecektir. Bu bir anne için çok üzücü.

Peki siz ailenizi Ortadoğu’ya taşır mıydınız?
Şimdiye kadar gittiğim her yerin güzelliklerini keşfettim. Her zaman bulunacak bir güzellik vardır. O yüzden asla “Asla” demem.

Molly’nin eşi bir diktatörün oğlu; başka bir diktatörün de (Jamal) kardeşi…
Sanırım hepimiz Barry’nin de bir gün diktatör olacağını düşünüyoruz.

Bir diktatöre eş olmak nasıldır?
Tahmin edemiyorum aslında. Eşinden desteğini eksik etmez, onun yanında durur… Dinleyin, ben Kanadalı bir kadınım. ABD’de yaşıyorum. Hiçbir diktatörün yanında kalmadım. (Gülüyor.) Umudum o ki Molly diktatörle halk arasında bir köprü kurabilir. Kadınların idare yöntemleri epey farklıdır. İletişime, empatiye daha açıklar. Daha sabırlılar ve duygusallar. Bu epey avantaj kazandırır aslında. Dünyada kadınların yeterince anlaşılmamaları, takdir edilmemeleri utanç verici bana kalırsa.

Röportaj: Alihan Mestci