Hareketli porno gif resimlerinin adresi gif pornolar en çok popüler tumblr resimlerinden alınan gif resimlerinden oluşur.

Cem Mansur: Bütün cevaplar Beethoven’da

Başarılarla dolu bir kariyere sahip Cem Mansur ile ilk defa bir özel kuruluş bünyesi dışında getirildiği görevi, kendisi, İstanbul müzik hayatı ve en önemlisi CRR’ye dair çok önemli açıklamalarda bulundu.

Başarılarla dolu bir kariyere sahip Cem Mansur ile ilk defa bir özel kuruluş bünyesi dışında getirildiği görevi, kendisi, İstanbul müzik hayatı ve en önemlisi CRR’ye dair çok önemli açıklamalarda bulundu.
Cem Mansur, “Cemal Reşit Rey Konser Salonu” 2019 – 2020 sezon açılış konserinde tüm kamuoyuna” İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu Genel Sanat Yönetmeni” olarak duyurusu yapılan flaş bir atamayla; tüm İstanbullu müzikseverlerin büyük bir memnuniyetle karşıladığı yeni göreviyle; bütün mecralarda büyük yankılar uyandırdı. Yakın geçmişte 10 sene boyunca CRR salonunda kurucusu ve daimi şefi olarak yürüttüğü “Oda Müziği Topluluğu” konserleri ile belki de şu an bu salonu en iyi tanıyan bir müzik insanı olması bile bu atamanın ne kadar yerinde olduğunun göstergesi gibi…
 
Başarılarla dolu bir kariyere sahip sevgili Cem Mansur ile ilk defa bir özel kuruluş bünyesi dışında getirildiği görevi, kendisi, İstanbul müzik hayatı ve en önemlisi CRR’ye dair çok önemli açıklamalarda bulunduğu, içinde merak edeceğiniz her şeyi bulabileceğiniz okumaktan keyif alacağınızı düşündüğüm bu samimi sohbetimizle siz değerli okuyucularımızı baş başa bırakıyorum.
 
Cem bey tabii ki öncelikle tüm İstanbullu klasik müzikseverler adına size yeni göreviniz hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyoruz.
 
“Yaptıklarım demek ki unutulmamış”
 
Bu muhteşem haberi tüm Türkiye’ye resmi açıklanmasından önce “Konser Arkası” sosyal medya hesaplarımızdan ilk ben duyurma şerefine nail oldum. Ve bu haber inanılmaz bir hızda sosyal medya üzerinden yayılarak bir coşku, bir umut ve tarifsiz bir memnuniyet yarattı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, bana da sosyal medyada dolaştığı söylendi ama ben baktım bir türlü bulamadım, bu söyledikleriniz duymak benim adıma çok güzel bir şey. Tabii ki sevinçle değerlendiriyorum. Türkiye’de yapmaya çalıştığım şeyler çok boşa gitmemiş, hala hatırlayanlar var diye düşünüyorum. 2011 kapanışına kadar son 10 yıl boyunca Akbank Oda Orkestrasıyla bu salonda her ay konser yönettim bu sebeple en çok konser veren kişi olarak, bu salonu en iyi tanıyan ve heyecan verici şeyler deneyimlemiş biriyim. Ama ondan sonra  2007 den beri süre gelen, şu an 13. yılında olan ve hala devam eden Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası ile bambaşka bir serüvenim oldu. İnsanların bu yaptıklarımı gördüğünü değer verdiğini, farkındalık yarattığını görmek çok memnuniyet verici. Ve burası adına ileride yapılacak şeyler için ışık tutan bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Bazen güzel bir konser, festival vs. yapıyorsunuz hemen unutuluyor İşte müzikte böyle çok uçarı bir şey, çalıyorsunuz bitiyor, bittiği andan itibaren dinleyici unutuyor ve evine gidip internet ‘ten müzik açıp dinlediklerinde bunu gerçekten müzik dinlemek olduğunu sanıyor. Bu sebeple yaptığım şeylerin unutulmamış olması, yaptıklarımla bir yerlere  ve birilerine dokunmuş ve ya dokunuyor olmam gerçekten mutluluk veriyor  ve daha güzel şeyler yapmak adına gaz veriyor diyebilirim.
 

 
“Genç müzisyenleri istihdam sorunu derken…”
 
Peki nereden bu çıktı bu atama? Nasıl oldu anlatır mısınız?
Şimdi atanmam ile alakalı olumlu düşünenler kadar “Vay be Cem’e bak gitti herkesten önce Başkan’a, kaptı orayı” diyenler olduğunu duyar gibiyim  hatta bunu diyecek, yaptıklarımı kösteklemeye  çalışan 2 kişi var biliyorum ama gerçekten aklımda hiç yoktu böyle bir şey. Ben belediyedeki bir arkadaşla müziğin toplumsal gücü ile ilgili sohbet edip, genç müzisyenlerimizin istihdam sorunu ile alakalı ne yapabiliriz diye 1-2 düşüncemi paylaşmak için gitmiştim ve beklenmedik bir anda bana bu teklif sundular. Kısa bir şaşkınlık yaşadım ama az sürdü. “Tabii yaparım ben bunu, sevdiğim şey bu program yapmak hayal etmek, insanları kendi  beklentilerinin üzerinde bir şeylerle ilişki kurabileceklerini göstermek, insanların hayatlarını zenginleştirmek… Ve bunların burada CRR çatısı altında olabileceğini her şeyden çok burada CRR de yaptığımız Akbank Konserlerinde gördüm yaşadım. En önemlisi burada uzmanlığa her zaman saygı vardı ve yeni yönetimle varlığını kuvvetlendirerek sürdürüyor, ben de o an kabul ettim.  
 
“Cem Mansur imzalı programlar 2021’de”
 
Eski seneleri dikkate alınca şu an bile CRR’nin mevcut programında 180 derecelik bir değişim var, ama gene de sizi tanıyan biri olarak  mevcut programın sizi yansıttığını düşünmüyorum, %100 Cem Mansur imzalı CRR programı tam ne zaman olacak? Ve İstanbullu müzikseverleri bu programda neler bekliyor olacak?
Benim imzamı taşıyan programlar Kasım ayında biraz var, ben geldiğimde Ekim ve Kasım ayının çoğu yapılmıştı iyi ki de yapılmış yoksa buralar boş kalabilirdi. Buradaki arkadaşlar Kültür Dairesi Başkanlığından ve bazı danışmanlıklardan destek alarak oluşturmuşlar ve iyide yapmışlar bir çeşitlilik var programda. Kasım ayı programında  2-3 tane ben küçük eklemeler yaptım. Aralık ayı programını ben buradaki program koordinatörü arkadaşlar ile birlikte oluşturdum. Açıkçası sezon başladıktan sonra salonu devir almak iyi bir şey mi kötü bir şey mi denildiği zaman, bir yerde iyi bir şey  çünkü yapmak istediğiniz ve inandığımız şeyleri   yapabiliyorsunuz; kötü bir şey mi denildiğinde ise çok önceden yapılması gereken bir takım temaslar anlaşmalar ve ayarlamaların son dakika yapılması anlamına geliyor. Bu sebeple Ocak ayı ve sonrası  için ben ve benim bütün çevrem 4 koldan temaslarımızı devreye sokuyoruz, buraya gelen önerileri değerlendiriyoruz. ve doğal olarak  çok yoğun bir süreçten geçiyoruz. 2020 de benim bazı küçük konser cepçiklerim olacak  mesela “Açıklamalı Konserler”im devam edecek. CRR Senfoni Orkestrası olarak 26 Kasımda Çaykovski ile ilgili  25 Aralık’ta da Bethoveen ile ilgili birer projemiz var. Ayrıca 2020 içinde geçmişte Akbank  Oda Orkestrası  ile yaptıklarıma benzer  “Cinsiyet Eşitliği – Çevre -Özgürlük -Çocukluk Dünyası ” gibi konularda beni tanıyan ve bilenlerin ” Bunları Cem yapmıştır ” diyecekleri toplum dikkatini çekmek ve duyarlılık yaratma amaçlı, temalı konserlerimiz olacak. maalesef bunları hazırlamak için zamanımız kısıtlı ama  ilerleyen süreçte yapmak istediklerimizi, hayaliniz kurduğumuz şeyleri hayata geçirmek için gereken zamana sahip olunca dilediğimiz gibi uçabileceğiz  belki eser sipariş edebileceğiz, önceden yakalamamız gereken bir sanatçı ile zamanında bağlantıya geçebileceğiz, bunlar yavaş yavaş olacak şeyler.  Şu an mevcut şartlar altında tam anlamıyla 2021 de benim  yaptığım programlar seyirciyle CRR çatışı altında buluşacak diyebiliriz.
 
“Akustik Kabuğu’mu arıyor gözlerim”
 
Şu an CRR İstanbul’da elde olan konser salonlarının neredeyse en iyisi, ama gerçekten  en iyisi demek ne kadar doğru?  Salona dair  yapısal iyileştirmeler  ve teknolojik yenilikler konusunda da girişimleriniz olacak mı?
Bu cevap vermesi gerçekten çok zor bir soru. Ben buraya ilk “Gomidas Konseri ” için geldiğimde orkestrayı çevreleyen “akustik kabuk”u aradı gözlerim, olmadığını gördüm ” Herhalde hoparlör ile yapılan bir etkinlik olduğu için kaldırılmış ondan yok ” dedim kendi kendime. Sonrasında açılış “Gala Konseri” ne geldim ” aaa gene yok bu  kabuk, nerede bu kabuk “dedim. Sonrasında öğrendim ki salonda ” akustiği daha iyiymiş gibi gösteren çok ileri teknoloji bir sistem “alınmış. Bu sistem alınırken realist bir öz eleştiriyle ” bu salonda akustik hiç bir zaman iyi değildi ve hiçbir zaman düzelmeyecek, mademki bugünkü teknolojiyle bunu elektronik olarak yapmak mümkün böyle bir iyileştirmeye gidelim ” denilmiş ve iyi de olmuş her koltukta güzel ses var hoşuma da gidiyor ama ben görüntü olarak alışamadım hala gözüm ” akustik kabuk” umu arıyor. Konser salonu olarak inşaa edilmiş her yapıda” akustik kabuk” olması ve kalması her zaman 1. tercihtir. Aslında bu salonda da ” akustik kabuk” vardı ama arıza riski her daim mevcuttu, konser ortasında ses giderdi, mevcut sistemde bunları artık olması mümkün değilmiş ve siyah perdeye alışmak gerekiyor. Siyah perde ayrıca salonun çok amaçlı kullanımında imkan veriyor böylece sadece konser salonu olmak yerine balede olur, tiyatroda olur, kongrede olur hatta sünnet düğünü bile olur ,alışmaya çalışıyorum. Tabii ki bu alışkanlıkla ilgili bir şey, hatta sordum “Nerede bu kabuk nereye kaldırıldı depolanmadı mı?” diye. “Akustik Kabuk” büyük bir yapı ve maalesef çıkartılırken parçalanarak çıkartılmış. Daha da komik olanı ben her gittiğim konser salonuna “Ya lütfen akustik kabuk yaptırın” derken yöneticisi olduğum salonda “akustik kabuk” olmaması tiraj-ı komik bir durum oldu.

 
“Bana güvenildiğini hissediyorum”
 
Bundan önce, lütfen yanılıyorsam düzeltin, yönetici konumunda ilk defa özel bir holding bünyesi dışında, bir belediye bünyesinde sanat faaliyetleri yürüteceksiniz? Sizce artı ya da eksileri var mıdır?
Açıkçası bilmiyorum, zamanla göreceğiz bunu. Aslında Akbank’ta ‘da holding çatısı altında da çalışmadım, Akbank Oda Orkestrası’nın sponsoru Akbank’tı, TUGFO ‘nun da ana destekçisi Sabancı Vakfı. Ben direk olarak hiçbir zaman onların himayesinde değil desteği ile çalıştım. Bence bir şehrin bir ülkenin sanat hayatında herkesin ayrımsız payı ve katkısı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu uygarlık konusunda sorumluluk almaktır ve çok iyi bir şey. Belediye çatısı altında ve onların finansmanıyla alakalı şimdiye kadar gördüğüm şimdiki İBB Başkanı olsun üst yönetiminin ve çalışan departmanlarının yaklaşımları olsun uzmanlığa büyük saygıları olan, karışmaya çalışmayan bir yapı, bir kültür var bu çok hoş. Her şeyin sanatsal değeri ile ölçülüp karar verileceği bir döneme doğru gittiğimizi düşünüyorum. Ve onu yapabileceğimi ve insanların arkamda olduğunu ve bana güvenildiğini hissediyorum. Zaten bana hiç aklımda olmayan bir şeyi teklif ettiklerinde bana güvendiklerini anladım. Bu da evet demem için en büyük artıdır benim için.
 
“Dialog ve uzlaşma CRR çatısı altında olacak”
 
2019-2020 sezonuna kadar CRR çatısı altına klasik müzik -1-2 “imtiyazlı” müzisyen haricinde neredeyse hiç yoktu. Bu konuda ne söylemek istersiniz? 
Son yıllardaki programları açıkçası tam olarak bilmiyordum ama teklif gelince hemen bir baktım nasıl bir ağırlıkta olduğunu gördüm.  Bence her tür müziğin en iyisinin olması lazım  şahsen müzikler arasında bir hiyerarşi olduğuna da inanmıyorum. Müzik paralel kulvarlarda yüzen 100’lerce 1000’lerce çeşitliliktir. Müzik taraf tutulacak bir şey değildir, taraf tutmaya gerekte yok . Son yılların programlarına baktığımda “biz artık şuyuz” şeklinde bir duruş var. Ama bir dünya metropolünün göbeğinde belediyenin salonunda “bir duruştan” başka bir şey olması gerektiğini düşünüyorum. Maalesef son yıl programlarında onu göremedim. CRR geçmişte ” ne güzel giderdik, ne güzel şeyler dinlerdik” şeklinde anılardaki bir yer olmaktan çıkarılmış. Burada yapılan her şey değersiz miydi? Tabii ki hayır ama anılardaki günlerin tekrar geri gelmesini sağlayacağım. Müzik bence  diyalog alanı… Ama Türkiye’de müzikte bile taraf tutma kavga alanı haline getiriliyor. Müzik olabilecek en iyi diyalog alanı, müzik üzerinde kavga etmek ve ya kavgayı sürdürmek yerine müzik çatısı altında bir uzlaşma ve diyalog olması mümkün. Ve CRR çatısı altında artık bu olacak…
 
“Kucaklayıcı olmak adına kafayı çalıştıracağız”
 
Size bu göreve atayan şu anki İBB Başkanı Sn. İmamoğlu “Herkesi kucaklayan bir yönetim” olacaklarını her fırsatta dile getirdi. Peki bu “herkesi kucaklayan” anlayış CRR çatısı altında da olacak mı? Klasik müzik konserleri yanı sıra halkımızın başka kesimlerine hitap eden konser ve etkinliklerde yer verecek misiniz?
En baştan söyleyeyim CRR’de sadece klasik müzik olmayacak yukarıda belirttiğim üzere CRR çatısı altında sadece diyalog olacak CRR kimliğine uygun türlerin en iyisi diye nitelendirebileceğimiz  müzikler yer bulacak. Mesela Cumhurbaşkanlığı Türk Müziği Korosu konserleri var olmaya devam edecek, CRR Klasik Türk Müziği Topluluğu konserleri var olmaya devam edecek, Aralık ayında Şeb-i Aruz ile ilgili bir projemiz var. Caz, etnik müzik, dünya müziği olacak ama belirttiğim üzere her türün belli bir denkliği belli bir evrenselliği olan seçkiler sunacağız. Ama lütfen yanlış anlaşılmasın burada pop konseri olacak, yöresel halk müziği de olacak şeklinde bir anlam çıkarılmasın, herkesi kucaklayacağız derken darmadağın  bir programda göz yummamız kesinlikle mümkün değil. Bu sahneye uygun ola şeyler var, olmayan şeyler, bu sahnenin bir ağırlığı olması lazım  Açıkçası belli bir evrenselliği olan şeylerin Türkiye de sanıldığından daha kucaklayıcı olabileceğini düşünüyorum, onu amaçlıyorum. Bu çatı altında farklı türleri dinlemeye gelen insanlar arasında bir örtüşme olacağını ümit ediyorum. Ve 2021’den sonra temalarında farklı müzik türlerini kucaklayabileceğini düşünüyorum… Kucaklayıcı olmak adına kafayı çalıştıracağız.
 

 
“Seyirci her daim başımızın tacı”
 
İdil Biret: “Ben her zaman müzik yaparım, bana salonları dolduracak seyirci yetiştirin” tarzında bir beyanatı var, sizin de buna benzer bir beyanatınız vardı? Şu an klasik müzik konser salonlarını  dolduran kitlenin “yetişmiş seyirci” olduğunu düşünüyor musunuz?
Açıkçası gelen salonu dolduran seyircinin yetişip yetişmediğinin peşinde değilim, hiçte olmadım. Önemli olan şey bizi dinlemeye gelen insanların hayatında olamayan bir şeyi vermek bizim misyonumuzun  bir parçası olması lazımdır  yoksa  bizi bilen, bizleri dinleyen konserlerimize zaten geliyor. Evet bu güzel bir şey ama asıl onun dışında ne yapabildiğimiz en az gelen kadar  önemlidir. Bence salonu dolduran  klasik müzikte belli bir entelektüel seviyede “tatminkar”  seyirci tanımlamasında bulunmak bile  “yukardanlık” tır. Seyirci her daim başımızın tacı. Salona gelen bir dinleyicinin normalde hayatında olmayan bir şeyi o salonda hayatına sokup giderse bence en güzel şeyi yapmış oluruz.
 
“Asıl sorun meraksızlık”
 
Şu an klasik müzik dinleyicisi yaş ortalaması çok yüksek ve paralelinde gençler bu konserleri izlemek istese dahi bilet fiyatları bir konservatuar öğrencisi göz önüne alındığında astronomik rakamlarda. O halde bu çocuklar nasıl gelecek bu konserlere?
Öncelikle yalnız konservatuar öğrencileri değil yüz binlerce öğrenci var. CRR açısından ele alırsak, ben MSGSFÜ de haftada 2 gün orkestra idaresi dersleri vermeye başladım ve öğrencilerimi konserlere gelmeleri için davet ettim, onlarda bana okul kimliklerini gösterdiklerinde zaten ücretsiz girebildiklerini söylediler bana. Keşke bunu çok daha fazla yer yapabilse. Yüksek fiyattan bilet satabiliyorlar ise ne ala ama peki niye provalarını öğrencilere açmıyorlar? Herhangi bir yere gelen dünyaca ünlü sanatçı zaten genel provasını yapıyor. Ve çok çok az şef ya da sanatçı oda kırk yılda bir “aman salonda kimse olmasın” der, tabii aksi yönde bir talep varsa uymak ve saygı duymak lazım. Provalar bence tüm öğrencilere açılsın. Bilet fiyatlarının yanı sıra daha vahim olanı “meraksız bir gençlik ”  kesimi var. Canlı müziğin önemini unutmuş bir dünyada yaşıyoruz ki asıl sorun  bu. Öğrencilerime sürekli konserlere gitmelerini söylüyorum ” sizin konservatuarda 18 saat keman çalışarak yapmaya çalıştığınızı en üst düzeyde yapan çok ünlü biri var sahnede gidin, meraklı olun, merak edin diyorum. Meraksızlık asıl problem. Ben her yaz TUGFO’daki gençlerle bir sürü sohbet toplantısı yapıyorum. Soruyorum ” çocuğum Mozart’ın Don Giovanni operasını biliyor musun? ” diye, cevap “bilmiyorum hocam” olunca “yaşamamışsın sen, nefes almamışsın git öğren bir müzisyen olarak bunu bilmeden bu dünyadan ayrılma” diyorum maalesef. Tabii ki genç onlar her şeyi bilmek zorunda değiller  ve benimde bilmediğim çok şey var, her şeyi bilmeye imkan yok ama  ben merak ediyorum. O merakı ayakta tutmak lazım… Gençler bir de zevk ve tercih konusundan yoksunlar ” fark etmez ” ile sürdükleri bir dünyaları olduğunu gözlemlemiyorum. Bu kadar passivize olmamalı birey. Zevkleri doğrultusunda tercihleri olmalı.
 
“Tercihlerin orantısızlığı beni ürkütüyor”
 
Bu söylediklerinizden kültürle toplum arasında bir şeylerin ters gittiğini düşündüğünüzü anlıyorum. Ters giden nedir?
Sorun en çok gençler başta olmak üzere duyarsızlık toplumun geneline nüfuz etmiş durumda. Bu toplumun giderek depoliticize olması ile ilgili bir şey. Hatta depoliticize olmamanın çok tehlikeli bir şey olması durumuna geldik. Ama bireyler merak edip  tercih koyabilmeli, bunu politik bir anlamda söylemiyorum. Ama beni şu an rahatsız eden şeylerden biri çok uzun süredir insanların eğitim seviyeleri, gelir seviyeleri, yaşadıkları mahalleler ile tükettikleri kültürel ürün tercihlerinin orantısızlığı hatta ters orantılı olması beni toplumsal barış adına çok ürkütüyor. Bir birey sadece “bu” olarak nitelendireceğimiz şeyi sadece okuyup dinliyorsa ve bilmediği şeyleri aşağılıyorsa ” Eyvah !!! Saatli bir bomba  bu …”  ve insanlar bunun pek farkında değil. Sanat çevresinde bile kitap okuyan konser gitmiyor ya da konsere giden kitap okumuyor, tiyatroya giden sergiye  gitmiyor, birey aslında sanatın bütünlüğünden ve evrenselliğinden kopuk ve bunlar beni ürkütüyor.
 
*********
 
Sohbetimizin bu noktasında Sevgili Cem Mansur’un sadece sahnede değil mutfakta da hünerlerini sergileyen bir aşçı şef olduğunu gerçekleştirdiği telefon konuşmasından anlaşılmasına istinaden “Cem bey mutfakta da şefisiniz anlaşılan” yorumumuza “Tabii canım” cevabıyla odayı gülüşmeler kapladı…
 
**************
 
“Nafile bir arayış…”
 
Canlı canlı çalan bir orkestrada var olan sesleri çıplak kulakla duymak yerine sizin” konserveye yiyeceğe” benzettiğiniz caz ya da klasik müziği  kayıtlardan dinleyip “canlı sese en yakın ” sesi Hi Fi ya da daha ütopik olanı Hi End  ses sistemlerinde yakalamak adına çılgın paralar ödeyip, canlı konsere adım atmayan ve kendini “odyofil” olarak nitelendiren bir kesim var desem ne dersiniz?
 Bu çok ileri ses sistemlerini satan tanıdığım  ve çok sevdiğim  ve öğrendim ki sizinde tanıdığınız ortak bir dostumuz  Timpani Audio’nun sahibi “Adnan Arduman” var. Güzel ses benim de duyduğum zaman ilgimi çeker. Adnan bu konularda çok güzel sohbet akşamları yapıyor. Adnan ile de her zaman bunu konuşuruz  “Hifi –Hi End olayı” kaydedilmiş müziğin bir suret olduğunu bildiğim için benim hiç ilgimi çekmiyor. O canlı müziğin titreşim alışverişinin insanlarla asıl olay olduğunu bildiğim için, müziğin gerçek zaman içinde akan bir sanat, bir ifade türü olarak tanımladığım için ilgi duyamıyorum. Bazen evde misal elime Çaykovski 1. Senfonisinin notalarını elime alıp en güzel cd kaydını açıp hem dinleyeyim hem de çalışayım diyorum ne mümkün… Kapı çalıyor, tuvalete gitmem gerekiyor, mesaj geliyor, biri arıyor, dur bir kahve yapayım diyorum ama o esnada müzik arkada çalıyor. Çünkü nasıl olsa durdururum başa alır dinlerim dediğiniz için asla konser salonunda olduğu gibi sadece müziğe konsantre adanmışlığınız olmuyor. Çaykovski bu senfoniyi yazdığı zaman ne kayıt vardı ne de geriye alma düğmesi ki hala hayatı geriye almanın bir düğmesi yok… Bu sebeple insanlar 2. bir  dinleme şansları olmadığını bildikleri için pür dikkat dinlemişler. Müziğe adanmış bir konsantrasyon olmadan dilediğimizde aslında müziğin özünden kopmuş, uzaklaşmış oluyorsunuz. Bu sebeple kayıt edilmiş müziği asla sahicisi olan canlı müziğin yerine koymamak şartıyla dinlenmeli müzik. Bende herkes gibi telefondan, müzik sağlayıcı platformlardan; radyoda TRT 3’ten ya da size çok farklı deneyim ve imkanlar sağlayan YouTube’dan kayıt dinliyorum çok güzel ve zenginleştirici bir şey ama hiçbir zaman canlı icra edilen bir müziğini yerini tutamazlar. Tabii evde oturup o güzel sistemlerden müzik dinleyecek yapıda ve zamanı olan biri olsam, bende o sistemlerden bir tane alırdım. Açıkçası bu sistemlerden güzel sesler elde edebilir duyabilirsiniz ama hiçbir zaman o duyduğunuz canlı ses olmayacak, duyduğunuz yüksek derecede düzenlemeye ve montaja uğramış stüdyo ortamında yapay üretilmiş sesler. Düşünün Bernstein ‘ın hayatının son döneminde Viyana Filarmoni ile yaptığı canlı kayıtlar bile bir şeylerden geçerek bizlere ulaşıyor. Bernstein “Schumann Senfonileri” Viyana’da kaydederken ben orada onunla çalışıyordum. Bizzat şahit olduğum senfoni biterdi. Bernstein seyircilere gitmeyin sesiz olalım şurasını tekrar alalım derdi, çünkü eldeki bu imkan ile kaydının en iyisi olmasını isterdi. İşte bu noktada hiçbir konsere gitmeyen insan canlı konser sesini arıyor ama o dinlediği kayıt canlı konser sesi değil. Kısacası nafile bir arayış diyebiliriz.
 

 
“Bu soruyu kendime devamlı sorarım”
 
Yukarıda canlı konser ve kayıt arasındaki fark içinde bahsettiniz ama, peki evinde bedavaya, en iyi olduğunu düşündüğü orkestradan en sevdiği eseri, harika ses sisteminde dinlemek varken, neden konserlerinize gelmeli insanlar?
Bende kendimce bu soruyu kendime sorarım. Konser başlamadan önce perde arasından salona bakarım ve içimden ” bu insanlar karda kışta sıcak evlerinden çıkıp gelmişler mi, evet gelmişler, peki niye gelmişler, ben onlara ne vermeliyim bugün ” diye sorgularım. Madem sıcak evlerinde bedavaya; CRR Orkestrası ya da TUGFO’dan biraz daha iyi çalan; Berlin Filarmoni’nin kaydını dinlemek yerine para verip gelmişler ise “iyi ki evde oturmamışız, iyi ki gelmişiz ” dedirtecek çok özel şeylerle ayrılması ve evdeki kaydından edinemeyeceği deneyimlerle ayrılmasını sağlamak lazım. İşte evinde yaşayamayacağı etkileşim ve deneyim için konserlerimize gelmeliler.
 
“CRR fuaye konserleri planımızda”
 
Karşımızda yeni bir CRR olacak bunun sinyallerini veriyorsunuz. Peki CRR çatısı altında konser verecek sanatçı, topluluk  ve ya orkestralarda seçerken kıstasınız ne olacak? Bunları seçerken neye önem vereceksiniz? 
Tabii ki her şeyden önce kalite, ayrıca İstanbul sahneye çıkmış mı ne sıklıkta çıkmış, bu caz için önemli, aynı insanları getirmemek çok önemli. Her şeyin en iyisinin  ve en kalitelisi olması bizim için çok önemli. Özelikle popüler enleri getirecek olsak da, programımızda entelektüel derinliği olan bir yapı inşa etmek arzusundayız ve dengeli bir şekilde bu yapı sezon içine yayarak sağlayacağız. Mesela yeni yıl konserinde yine aynı Strauss Valsleri olmayacak, artık klasikleşen benzer etkinliklerde salonlar mutlaka dolacaktır ama bu bizim için yeterli değil.*Türkiye’de yetişmiş çok çok iyi sanatçılarımız var ama bu genç sanatçılarımız kendilerini tanıtmak, seyirci ile buluşmak adına salon bulamıyorlar. Bu genç sanatçılar  CRR çatı altında bundan sonra yer bulabilecekler mi? Bazıları yeterli seyirci çekebilecek, salonu doldurabilecek ve sanatında kendini ispat etmiş sanatçılar, evet ana salonumuzda  yer alabilecekler. Ama bildiğiniz gibi burası yeni başlayan bir oda müziği topluluğa ya da solist sanatçı için çok büyük bir salon, ama alternatif olarak “Fuaye Konserleri” düşüncemiz var. Ama mümkün oldukça alabildiğimiz her şeyi büyük salona almak öncelik amacımız. Ama şu an için üst kat fuaye alanında düzenlemeyi düşündüğümüz konserlerimiz için bir kalıcı piyano sıkıntımız var, bunu 2021 yılı planlarımız içinde çözmeyi düşünüyoruz .”Prelude Konserleri ” adı altında bir düşüncemiz var.
 
“CRR orkestrası İstanbul’u gezecek”
 
Dolaylı dahi olsa İBB çatısı altına sizin gibi çok değerli ve konusunda birikimi, tecrübesi yüksek bir sanat insanını aldı. Peki CRR haricinde de sizin bilgi ve birikimlerinizden de faydalanmayı düşünüyorlar mıdır acaba? Hiç bu yönde bir çalışma olma ihtimali var mı?
Mesela o konuda benim orkestrayı buradan dışarı çıkarıp, diğer belediye kültür sanat merkezlerinde konser verdirmek gibi bir planım var ve buna Aralık ayı sonundan itibaren başlayacağız. Bu çatı altında sergilenen ve ya sergilenmiş etkinlikleri İBB Kültür AŞ ile ortak çalışarak hayata geçirmeyi planlıyoruz. Benim İBB Kültür AŞ  danıştığım veya onların bana danıştığı sürekli bir etkileşim olacak bundan sonra.*Diyelim ki İBB sizin potansiyelinizi kavradı ve size İstanbul kültür sanat hayatında yapacağınız her türlü yatırım ve değişim için destek ve bütçe verdi. İlk ne yaparsınız ve sonrasında neler yapmayı düşünürsünüz? İlk olarak Türkiye’de konservatuarlardan mezun işsiz olan gençlerden dünya klasmanında bir orkestra kurarım. Ama öyle 100 kişi her yere giden çalan değil, geleceğin orkestrası diyebilirim. Bu yönde bu fikirlerimin tamamı şu anda açıklamak istemiyorum maalesef bildiğiniz gibi” profesyonel engelleyicilerim” var. Onun dışında ne yapardım derseniz gene bir orkestra kurardım, bir tane daha kurardım, gene bir kaç tane orkestra kurardım 80 milyon nüfusuz kaç kişiye yeter ki bu kadar orkestra.
 
“Bütün cevaplar Beethoven’da var”
 
“Orkestralar toplumun aynasıdır” demişsiniz, toplumun çoğunluğu ile yansıması olduğunu söylemişsiniz, bunu neye istinaden söylediniz?
Ederim öyle laflar arada… Her şeye istinaden defalarca söylemişimdir bunu. İyi kötü işleyen demokratik bir toplumun aynası olduğunu düşünüyorum. Otoriteyle ilişkileri, otoritenin ötekileştirmediği, demokrasinin olduğu, diktatörleşmenin olmadığı ülke yönetmenin sadece bir kişinin yapması gereken bir görev olduğu ülkelerde orkestra farklı yapıların farklı katmanların ve farklı sesler çıkartan bir yapı orkestra aynı demokratik bir ülke gibi. Adamın birinin 300 sene önce yazdığı senfoni bugün hala çalınıyorsa bu bir tesadüf değil “gelin bundan bir şeyler öğrenelim” şekilde ele alınması gereken bir durum. Aksi durumda bundan bir şey öğrenmemek açıkçası enayiliktir. O anlamda söylüyorum bunu yönetenler ve yönetilen arasındaki ilişkiyi en iyi ortaya koyan model orkestradır. O yüzden bu senfoniler bugün varlar ki, şu an Beethoven’ın yaşadığı dönemle en ufak benzerliği olmayan bir çağda yaşıyoruz. Düşünsenize Beethoven’ını bugün ışınlasın 2 dk hayatta kalamaz ezilir gider karşıdan karşıya geçerken. Ama bugün hala o eserler bugün bizim için değerli. Beethoven’ın bugün hangi senfonisin bir sayfasını açarsanız açın o sayfada birlikte yaşam kültürü ile ilgili her problemi ve her cevabı görüyorsunuz. Herkesin kendi anlamını bulması, hiç bir sesin bir diğerini ötekileştirmemesi, duymak ve dinlemek arasında ki fark, bağırmakla konuşmanın arasındaki fark hepsini bulabilirsiniz. Bu toplumumuzun en çok ihtiyaç duyduğu şey. Sert bir soruya yumuşak cevap verebileceğiniz kavga yerine uyuma dönüşen, iki uçta barışmayacak kavuşamayacak seslerin bir arada var olması bir tek müzikte olan bir şeydir, özellikle de Beethoven’da bunların hepsini bulabilirsiniz.
 
“Akıllıca şeyler planlıyorum”
 
Laf açılmışken Beethoven 250. senesine istinaden planlarınız  var mı?
Tabii ki bir şeyler yapacağız ama tam olarak istediğim şeyleri yapacak zaman maalesef yok, bu sebeple biraz daha akıllıca bir şey yapmayı planlıyorum. Açıkçası Beethoven a ait olan sonatlar, senfoniler, quartetleri çaldır, piyanolar, triolar derken bütün sezonu doldurur, zaten bunu yaparsan başka bir şey yapmaya zaman kalmaz. Biz biraz daha Beethoven geldiği dünyayı gözeten programlarımız olacak. Birçok anlatımlı Beethoven Konserleri olacak.
 
“Bitmeden ne olacağını kestirmek çok zor”
 
10-12 yıldır özlemle beklenen AKM, değişen yönetimle hızla yükselmekte ve yaklaşık 2 sene içinde bitmesi öngörülüyor. İyi de koskoca İstanbul için 1 tane AKM yeterli midir?
 Şu an için sorulması gereken AKM’nin içinde ne yapılıyor ve ne yapılacağıdır. Çünkü geçmişte yapılan söylemlerde “AKM elitlerin olmayacak” şeklinde beyanatlar var. “Bu ne demek?” Nihayet orası yapılıyor ama her şeye düşmanlık perspektifinden başlanıldı. Bu durumda “Elitler kim? Elitler kötü bir şey mi ?” Bu küfür olarak mı ya da iltifat olarak mı kullanılıyor, kimden bahsedildiğine bağlı çok yuvarlak laflar. Ben keşke AKM’nin 2010 sürecinde bizim camiamızdan saçma sapan engellemelerle karşılaşmasaydı ve yapılsaydı bir AKM’miz olacaktı. Madem şimdi yapılıyor tabii ki en iyi şekilde yapılsın ama orasının bitmesine kadar oranın ne için yapıldığını kavrayamayacağız. Keşke her türün en iyisi orada da olsa. Kesinlikle rekabet söz konusu olmadan CRR olarak biz AKM ile mutlaka bir koordinasyon içinde olacağız aynı şeyleri yapmamak İstanbullu sanatsevere alternatif seçenek imkanları sunarak. Ama maalesef su an AKM ne olacak bilmiyoruz. Eskiden orası başta İDOB olmak üzere birçok sanat kurumumuzun eviydi, umarız tekrar öyle olur.
 
Artık CRR’nin patronu sizsiniz, kendi gönlünüzde yatan şu “sanatçı, topluluk, orkestrayı getireyim  ya da şu eser bu sahnede çalınsın keyifle dinleyeyim” dediğiniz bir hayaliniz var mı?
Evet artık patron benim… O kadar çok kişi geldi ki son yıllarda dünya çapında gelmeyen kalmadı desem yeridir. Takip etmekte bile zorlanıyorum gelen gideni. Şu an “o gelmedi, keşke şunu getirsem” diyebileceğim şu an için aklımda çok özel biri yok açıkçası. Ama mutlaka vardır, ben bir araştırayım size dönerim.
 
“Gerçek müzik konser salonlarında”
 
Gerçekleşen bu atamanıza  klasik müzik camiası için tabiri caiz ise can suyu oldunuz, son olarak İstanbullu müzikseverlere ne söylemek istersiniz?
CRR salonumuza gelin, evde müzik dinlediğiniz düşünüyor olabilirsiniz. Ama gerçek “canlı müzik” konser salonlarında.
 
Sevgili Cem Mansur’a çok keyifli olduğu kadar çok çarpıcı ve önemli açıklamalarda bulunduğu bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyor ve yeni görevinde “Konser Arkası” olarak başarıların devamını diliyoruz. Bir sonraki “Konser Arkası” yazımıza, klasik müzik ile kalınız.
 
Röportaj: Konser Arkası / Osman Enfiyecizade
 

Yazar Hakkında

Yorum Yaz

*

xhamster Milli Porno Xnxx Japon porno
seks hikayeleri gaziantep escort Bahis sitesi otele gelen escort Escort ankara Ankara escort bayan Ankara rus escort Eryaman escort bayan Etlik escort bayan Ankara escort bayan Escort sincan Escort çankaya bakırköy escort şişli escort bakırköy escort etiler escort taksim escort mecidiyeköy escort kuşadası escort bayan hurilerim.com kızılay escort esat escort Anadolu Yakası Escort Kartal escort Kurtköy escort Maltepe escort Pendik escort Kartal escort Escort bayan Escort bayan bahisu.com girisbahis.com Escort ankara escort porno izle bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort bayan şişli escort istanbul escort mecidiyeköy escort beşiktaş escort taksim escort fındıkzade escort çapa escort fatih escort topkapı escort escort şişli escort bayan bayrampaşa escort merter escort escort mecidiyeköy